Yetişkin Hissedememek ve Kontrolcü Ebeveynler
Neden yetişkin gibi hissedemeyiz? Bu soruna dair birçok cevap vardır. Ancak bu yazıda bu durumu kontrolcü ebeveynlerin yansıması üzerinden ele alacağım. Diğer sorunlardan da kısaca bahsetmek gerekirse bunlar: toplumun beklentisi, sosyal çevre, aile yapısı, içinde bulunduğumuz zaman ve koşullar şeklinde söylenilebilir.
Öncelikle kontrolcü ebeveyn ve tedbirli ebeveyn arasında net bir çizgi olduğunu belirtmek gerekir. Kontrolcü ebeveynler çocuklarının bir şeyleri kendisinin deneyip öğrenmesine bile fırsat tanımazken tedbirli ebeveynler belli koşullarda çocuklarına yardımcı olup diğer zamanlarda onların bağımsızlık kazanmaları yönünde destek olurlar. Bu ebeveynler demokratik ebeveyn tutumuna sahip kişiler olarak da tanımlanabilir. Gelelim yazının esas konusu kontrolcü ebeveynlere. Bu ebeveynler ne yaparlar da büyüttükleri kişiler yetişkin oldukları zamanlarda bile kendilerini yetişkin gibi hissedemez?
Bu ebeveynler çocuklarının bir şeyleri kendilerinin denemesine fırsat tanımazlar. Deneyip öğrenmesine, keşfetmesine fırsat tanımayıp sürekli bağımlı hissettirirler ve bu çocuklar da ileriki yıllarında kendi kararlarını alamaz ebeveynlerine bağımlı hissederler.
Kendi kimliğini kazanma düşüncesi ebeveynler açısından bir ihanet olarak da değerlendirilebilir. Çünkü ebeveyn çocuğunun kendisine her durumda ihtiyaç duyması beklentisine sahiptir. Ayrıca narsistik ebeveynlerin çocuğunu kendisinin bir uzantısı olarak görmesi şeklinde de oluşabilir.
Bunlarla birlikte ebeveyn bunları “senin iyiliğin için” kalıbında oldukça masumlaştırabilir.
Diğer davranış biçimlerine devam edecek olursak:
Kendi duygusal ihtiyaçlarını öncelik göstererek çocukların da gözlerini korkutucu bir şekilde söylemlerde bulunmak. Sözgelimi: “Eğer bunu yaparsan seninle asla konuşmam!” veya “Senin yüzünden hastalanıp yataklara düşeceğim, bana neden bunu yapıyorsun?”
Bağımsızlık gösteren bir davranış karşısında üzüntülerini ve sinirlerini gizlemez, üstüne bir de duygusal manipülasyon ile daha zor ve yıkıcı bir hale sokabilirler. Çocuklar bu durum karşısında onları üzecek bir davranışta bulunmaktan o kadar çekinirler ki yetişkin oldukları süreçte de kuracakları hayatı onların ne hissedeceğini düşünerek kurmaya çalışırlar ve çoğunlukla da bu nedenden ötürü mutsuz olabilirler.
Maddi açıdan güçlü olup çocuklarına karşı bu gücü kendilerine bağımlı kılacak bir araç haline getirebilir ve çocuklar sırf bu yüzden de hala kendilerini ebeveynlerine bağımlı hissedebilirler. Birey olarak hareket etmek onlar için artık daha zordur.
Çocuklara kendilerini yetersiz hissettirmek, onları yaptıkları her şeyi yanlış yapıyorlarmış gibi hissettirmek. Bu durum beraberinde kişinin kendisini sürekli kanıtlama ihtiyacı hissetmesine neden olur ve yetişkinliklerinde de ebeveynlerini tatmin etmek için çabalarlar.
Hayatlarına sürekli müdahale etmek ve bunu yaparken de “yardımcı olmak” rolüne girmek yine kontrolcü ebeveynlerin çocuklarının bağımsızlık geliştirmesi yönünde ketleyici bir davranıştır. Bu manipülatif davranışlar karşısında kişi kendi hislerini tanımlamakta da güçlük çeker hatta tanımlayıp paylaşmak isterse bu başka bir sorun olarak karşısına çıkar. Kişi kendisini hiç sebep yokken suçlu hissedebilir.
Kıyas yapmak da diğer davranışlar kadar oldukça önemli bir noktada yer alıyor. Beş parmağın beşinin bir olmadığı gibi kardeşler de birbiriyle bir değildir. Ebeveynlerin bu noktada “Hiç kardeşin gibi değilsin” kıyası kişinin suçluluğunu körüklemesine neden olur. Bu ebeveynler aile dengesinin bozulmasından öyle korkarlar ki bu korku çocuklara da bulaşır. Bu çocuklar onlara daha iyi olabilmek için her şeye boyun eğerken en ufak bağımsızlık göstermeye kalkışan, yani ailenin dengesini bozmaya kalkışan kişiler aile dengesini bozmakla suçlanır.
Tüm bunlar karşısında iki yolumuz var: ya teslim olmak ya da başkaldırmak. Kimi zaman başkaldırdığımız zamanlarda bile yetişkin gibi hissedemeyebiliriz. Bu davranış biçimleri içimizde bir yerlere öyle bir işlemiştir ki başkaldırdığımız zaman neye başkaldırdığımızı bile bilemediğimiz bir noktada olabiliriz; tavrımız kendi hislerimizden mi, yoksa karşı olduğumuz kontrolcü, otoriter tutuma karşı mı? Bu kişiler aynı zamanda kendisini tanımadan ve neye başkaldırdığını bilemeden de çeşitli zorlanmalar yaşayabilirler. Sosyal ilişkilerinde kendini her zaman geri planda hissedebilir. Hatta ilişkileri doğrudan kurmak da ve sürdürmekte de birtakım zorluklar yaşayabilir. Teslim olmak demek ise zaten bir noktada yetişkin olamamayı da kabul etmek sayılabilir. Kişi bu kabulün farkında bile değildir. Ama bir terslik olduğunu fark etmediği sürece kendisini daima yetersiz, eksik, kendi kararını alamayacak biri olarak hissetmeye devam eder.
Yazıyı sonlandırırken referans olarak kullandığım kitaptan şu alıntıyla bitirmek isterim:
“Bu sürecin başlangıcı bir gecede derman bulabileceğiniz bir tedavi yöntemi değil…Suya dalmadan önce yüzeyin altında kaya parçaları var mı diye sürekli kontrol etmeniz gerekiyor. Hayat bu izlediğiniz duygu, düşünce ve davranış biçimlerini, ne kadar zarar verici olurlarsa olsunlar, bir gecede düzeltemezsiniz. Sadece bu duygu ve düşünceleri meydan okumaya başlayabilir ve gerçek kişiliğini plana çıkmasına izin verebilirsiniz. Gerçek kişiliğimizin ortaya çıkmasına izin verebilmeniz için de kim olduğunuzu bulmanız gerekiyor.”
(Forward & Buck, 2021, s. 207)
Forward, S. ve Buck, C. (2021). Zor Bir Ailede Büyümek. (A. Terzi, Çev.). İletişim Yayınları